Category: Blog

Baskıcı -Otoriter Ebeveynlik
Baskıcı anne babalar kontrol – talepkarlık düzeyleri yüksek, duyarlılık – sıcaklık düzeyleri ise düşük seviyededir. Çocuklarından yüksek beklentileri vardır ve açıkça belirtilmiş kurallarla düzenli, iyi yapılandırılmış ve yakından izlenen ortamlar sağlarlar. Bununla birlikte, çocuklarından talepleri, çocuklarının ihtiyaç ve isteklerine karşı duyarlılıkları ile dengelenmez. Çocuklarının kendilerine söyleneni yapmaları ve ebeveynin otoritesini sorgulamamaları beklenir çünkü otorite liyakate değil yaşa dayalıdır. Otoriter ebeveynler, eşit güç konumdan ziyade güç sahibi bir konumdan hareket ederler. Çocuklar kurallardan ve sınırlardan fayda görse de, otoriter ebeveynlik sıklıkla “fazla cezalandırıcıdır ve çocukların ihtiyaç duyduğu sıcaklık, koşulsuz sevgi ve beslemeden yoksundur

Tavizkar Ebeveynlik
Tavizkar ebeveynlerin duyarlılıkları – sıcaklık düzeyleri yüksektir; ancak kontrol ve talepkarlık düzeyleri düşüktür. Genellikle yüzleşmekten, otoritelerini ortaya koymaktan veya çocuklarına sınırlamalar getirmekten kaçınırlar ve çocuklarının kendi davranışlarını düzenlemelerine izin verirler. Çocuklar kendileri için birçok karar alabilirler, çok az kural vardır. Tavizkar ebeveynler kabul edici ve olumlu olmaya çalışırlar ve çocuklarının dürtülerine, arzularına ve eylemlerine karşı hoşgörülüdürler. Toplumsal beklentilere uymak yerine kendini ifade etmeye değer verirler. Tavizkar ebeveynler sevgi dolu ve besleyici olmaya çalışır, olgunluk ve özdenetim açısından oldukça düşük beklentilere sahiptir ve kendilerini bir ebeveynden çok arkadaş olarak görürler .

İlgisiz Ebeveynlik
Katılımcı olmayan ebeveynler kontrol/talepkarlık, duyarlılık /sıcaklık düzeyleri düşüktür. İlgi göstermeyen ebeveynler çocuklarını ihmal eder veya reddeder. İlgisiz anne babalar çocuklarının temel ihtiyaçlarını karşılarlar, ancak ana odak noktaları hayatlarının diğer yönleridir (örneğin, iş, arkadaşlar, bireysel öncelikler, veya madde kullanımı) bu nedenle çocukları için çok az zamanları veya enerjileri vardır . Çocuklarından çok az beklenti içindedirler, çocuklarının hayatlarına pek dahil olmazlar (örn. okul etkinliklerine katılmak) Kariyerlerine veya gelir elde etmeye odaklanmış olabilirler, çocuklarıyla ilgilenmediklerini fark etmeyebilirler, duygusal destek sağlayamayabilirler veya sadece çocuklarını yetiştirme konusunda ellerini kollarını bağlayan bir yaklaşım benimsemeyi daha kolay bulabilirler.

Yetkin Ebeveynlik
Yetkin ebeveynlerin kontrol ve talepkarlığın yanı sıra duyarlılık ve sıcaklık düzeyleri de yüksektir. Çocukları için net standartlar belirlerler, “çocuklarının makul taleplerine ve bakış açılarına mümkün olduğunca duyarlı olmak için karşılıklı bir sorumluluk” kabul ederler. Otoriter ebeveynlik tarzı, ebeveynlerin seçenekleri tartışmaya ve kurallar ile beklentileri müzakere etmeye istekli olmasıyla demokratik olarak tanımlanabilir. Çocuklar bu beklentileri karşılayamadığında, ebeveynler basitçe ceza uygulamak yerine besleyici ve bağışlayıcı bir şekilde karşılık verirler. Çocuklarının sosyal sorumluluk sahibi olduğu kadar iddialı, işbirlikçi olduğu kadar öz denetimli olmasını isterler.

Sevgili Anne Babalar,

 Lise giriş sınavı (LGS) yaklaşırken, bu zorlu yolculuk boyunca çocuklarınıza sağladığınız özveri, sıkı çalışma ve destekleriniz için sizi kutluyor ve son haftanın gerginliğini elimden geldiğince sizinle paylaşmak istiyorum. Sayısız saatler süren çalışmalar, çözülen sorular, biten test kitapları, kurslar, özel dersler ve okul üçgeninde geçen zamanınız, hafta sonu koşuşturmaları, deneme sınavları, araya sıkıştırılan sosyal etkinlikler, kaygılar, duygusal gerilimler… Bu yılın hem sizin hem de çocuklarınız için zorlu geçtiğinin farkındayım. Liseye giriş sınavına hazırlanma baskısı bunaltıcı olabildiğini, hem bu süreci geçirmiş bir anne hem de bir psikolojik danışman olarak çok iyi biliyorum. Sınava bir hafta kala anne-baba ve çocuk için kaygı düzeyinin, heyecanın artması çok normal ve beklenen bir durum.

         Peki son haftanın bu olağan duygu yüküyle nasıl baş edebilirsiniz?

Kaygıyla baş etmenin en başarılı yöntemi KAYGIYI BESLEMEMEK’ten geçer. Siz kaygılarınızı besledikçe onlar büyür büyür, sizin ve çocuğunuz için sağlıksız olabilecek davranışlara yol açabilir. Kaygınızla onu yok saymadan ama büyütmeden başa çıkabilmek için:

A- Sınava İlişkin Düşünce ve İnançlarınızı gözden geçirin.

“ Çocuğum istediği puanı alamazsa hayatı mahvolur?” , “Mutlaka sınavı kazanmalı, kazanamazsa bunca çaba ,özel ders, emek boşa gitmiş olacak”, “İstediği puanı alamazsa herkese rezil oluruz.”, “İstediği okula gidemezse hayatı boyunca başarılı olamaz”, “sınav sonuçları çocuğumun bundan sonraki eğitim hayatının belirleyicisi mutlaka iyi puan almalı” vb düşünce ve inançlar sizin ve çocuğunuzun kaygısını artıran, sonuca olumlu katkısı olmadığı gibi varolan potansiyeli engelleyebilecek mantıksız(irrasyonel)düşüncelerdir.  Kaygınızın arttığını hissettiğinizde düşünce avına çıkın. Aklınızdan geçen düşünceleri yakalamaya çalışın ve  kendinizi size daha iyi hissettirecek cümleler kurmaya zorlayın. “Çocuğum istediği puanı alamazsa çok üzülürüm ama onu mutlu edecek bir okul çözümünü hep beraber ararız” , “İStediği puanı alsa iyi olur ancak alamazsa da hayatın sonu değil”, “istediği okula yerleşse sonraki eğitim hayatı için çok iyi olacak ama yerleşemezse de  gideceği okulda başarılı ve mutlu olaması için bir çok fırsat yakalayabilir” vb cümleler kurarak ve tekrarlayarak kaygınızın azaldığını göreceksiniz.

B- Kendinizi ve çocuğunuzu rahatlatacak yöntemleri keşfedin ve kullanın.

Nefes alma, müzik dinleme, sevdiğin egzersizi yapma, kitap okuma, sevdiğin arkadaşlarınla ya da akrabalarınla buluşma, dans etme, bağıra çağıra şarkı söyleme, yoga- meditasyon yapma, ev işi yapma, ailece kutu oyunları oynama, evde film izleme, tiyatro, sinema, konser gibi keyifli etkinliklere katılma, müzik aleti çalma, mezuniyet etkinlikleri için hazırlık yapma,…

Anne Baba olarak kaygıyla baş edebilmede sizin rehberliğiniz ve yönlendirmelerinizin yerini hiçbir şey ya da kimse alamaz.

C- Süregiden rutininizi devam ettirin. Ana konunuzun SINAV olmasına izin vermeyin.  Yemek saatlerinde ailece bir arada olmaya ve mümkün olduğunca sınav dışında konulardan sohbet etmeye özen gösterin. Tüm aile bireyleriniz sevdiği yemekleri pişirin, tüketin. Sindirim sisteminizin düzenini bozmamak için beslenme alışkanlıklarınızın dışına çıkmayın.(dikkat artırıcı, zihin açıcı vb nedenlerle ailelerin çocukların beslenme alışkanlıklarının dışında yemeğe zorladığına tanık oldum. Özellikle sınav sabahı çocuğun hiç alışkanlığı olmadığı yiyecekleri tüketmesi için zorlamayın, sevdiği kahvaltıyı hazırlayın. )

Sağlıklı beslenme ve sağlıklı uykunun dinç ve enerjik bir zihin için çok önemli olduğunu hatırlayarak çocuğunuzun yemek ve uyku düzenine dikkat edin.

D- Sonuç ne olursa olsun “Çocuğunuzu sevdiğinizi”, “tüm emeklerinizin çocuğunuzun hayatta mutlu olması için olduğunu” “çocuğunuzun ruh ve beden sağlığının her şeyden önemli olduğunu” kendinize  sık sık hatırlatın  ve çocuğunuza bunu hissettirin.

Unutmayın, Çocuklarınız kendilerini çalışmalarına adadılar, sınırlarını zorladılar ve bilgilerini genişlettiler. Hem akademik hem de kişisel olarak büyüdüler, gelecekteki çabalarında onlara iyi hizmet edecek temel beceriler ve esneklik geliştirdiler. Sonuç ne olursa olsun, hazırlıkları için gösterdikleri çaba takdire şayandır. Çocuklarınıza değerlerinin tek bir sınavla değil, karakterleri, değerleri ve sürekli olarak ortaya koydukları çabayla tanımlandığını hatırlatın

Anne baba olarak sizler, bu yolculuk boyunca çocuklarınızı destekleme ve onlara rehberlik etme konusunda hayati bir rol oynadınız. Teşvikiniz, sabrınız ve onların yeteneklerine olan inancınız, özgüvenlerinin oluşmasında etkili oldu. Onların gelişmelerine ve tam potansiyellerine ulaşmalarına olanak tanıyan besleyici bir ortam yarattınız.Sonuç ne olursa olsun, yetenekleri, tutkuları ve benzersiz nitelikleri parlamaya devam edecektir.

Ebeveynler olarak en büyük sorumluluklarımızdan biri, çocuklarımızın duygularını nasıl yöneteceklerini öğrenmelerine yardımcı olmaktır. Duygusal düzenleme, çocukların hayatın iniş ve çıkışlarında yollarını bulabilmeleri için öğrenmeleri gereken önemli bir beceridir. Etkili iletişim kurmalarını, olumlu ilişkiler kurmalarını ve nihayetinde kişisel ve akademik yaşamlarında başarılı olmalarını sağlar.

Duygusal düzenleme çocuklara doğal olarak gelen bir şey değildir. Duygularını sağlıklı bir şekilde nasıl yöneteceklerini öğrenmek için hayatlarındaki yetişkinlerin rehberliğine ve desteğine ihtiyaç duyarlar. İşte çocuğunuzun duygusal düzenleme becerilerini geliştirmesine yardımcı olacak birkaç ipucu:

1. Duygularını kabul edin ve onaylayın – Çocuğunuz üzgün veya sinirli olduğunda, onu dinlemek ve duygularını kabul etmek önemlidir. Böyle hissetmelerinin normal olduğunu ve nasıl hissettiklerini anladığınızı bilmelerini sağlayın.

2. Başa çıkma stratejilerini öğretin – Çocuğunuzun zor duygularla başa çıkmak için sağlıklı başa çıkma stratejileri geliştirmesine yardımcı olun. Derin nefes almak, mola vermek, yürüyüşe çıkmak veya güvendiği bir arkadaşı ya da aile üyesiyle konuşmak bu stratejiler arasında yer alabilir.

3. Olumlu bir rol model olun – Çocuklar çevrelerindeki yetişkinleri izleyerek öğrenirler. Çocuğunuzun takip etmesi için sağlıklı duygusal düzenleme davranışlarını modellediğinizden emin olun.

4. Aktif dinleme pratiği yapın – Çocuğunuz üzgün olduğunda, söylediklerini aktif olarak dinlemek için zaman ayırın. Bu anlaşıldıklarını hissetmelerine yardımcı olacaktır.

5. Problem çözmeyi teşvik edin – Çocuğunuzu zor durumlarda kendi çözümlerini bulmaya teşvik ederek problem çözme becerilerini geliştirmesine yardımcı olun. Bu, kendilerini güçlü ve duygularını kontrol altında hissetmelerine yardımcı olacaktır.

Unutmayın, duygusal düzenleme zaman alan ve geliştirilmesi pratik gerektiren bir beceridir. Çocuğunuza karşı sabırlı olun ve başarılı olmaları için ihtiyaç duydukları destek ve rehberliği sağlayın. Çocuğunuzun duygusal düzenleme becerilerini geliştirmesine yardımcı olarak, onu daha mutlu ve tatmin edici bir hayata hazırlamış olabilirsiniz

Son yıllarda, çocuklarda ekran süresi ve DEHB arasındaki ilişki konusunda artan bir endişe söz konusudur. Dikkat eksikliği Ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB), işlevselliği veya gelişimi engelleyen kalıcı bir dikkatsizlik ve/veya hiperaktivite-dürtüsellik örüntüsü ile karakterize nörogelişimsel bir bozukluktur.
Çocuklarda ekran süresi ile DEHB semptomları arasındaki ilişkiyi araştıran bir çok çalışmaya ulaşılabiliriz. Amerikan Pediatri Akademisi (AAP) tarafından yürütülen bir çalışmada, ekran karşısında daha fazla zaman geçiren çocuklarda DEHB belirtilerinin görülme olasılığının daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Çalışma, ekran başında günde iki saatten fazla zaman geçiren çocukların, günde 30 dakikadan az zaman geçirenlere kıyasla dikkat sorunları geliştirme riskinin daha yüksek olduğunu ortaya koymuştur.
Journal of Attention Disorders’da yayımlanan bir başka çalışmada ise, DEHB semptomları olan çocukların, DEHB semptomları olmayanlara kıyasla dijital medya kullanımına önemli ölçüde daha fazla zaman harcadıkları tespit edilmiştir. Çalışmada ayrıca DEHB semptomları olan çocukların sosyal becerilerde zorluk yaşama ihtimalinin daha yüksek olduğu ve daha fazla muhalif davranış sergiledikleri tespit edilmiştir.
Ekran süresi ile DEHB arasındaki bağlantının olası bir açıklaması, aşırı ekran süresinin beyin yapısı ve işlevinde değişikliklere yol açabileceğidir. JAMA Pediatrics’te yayınlanan bir çalışmada, günde yedi saatten fazla ekran süresi olan çocukların beyinlerinde daha düşük dil ve bilişsel becerilerle ilişkili olan daha düşük beyaz madde seviyeleri olduğu bulunmuştur. Bu durum, aşırı ekran süresinin beyin gelişimi üzerinde olumsuz bir etkiye sahip olabileceğini ve bilişsel eksikliklere yol açabileceğini düşündürmektedir.

Kanıtlar ekran başında geçirilen süre ile DEHB arasında bir bağlantı olduğunu gösterse de, korelasyonun nedenselliğe eşit olmadığına dikkat etmek önemlidir. Ekran süresinin DEHB semptomlarına neden olmasından ziyade, DEHB semptomları olan çocukların ekranlarda daha fazla zaman geçirme olasılığının daha yüksek olması da mümkündür. İlgili potansiyel nedensel mekanizmalar da dahil olmak üzere ekran süresi ve DEHB arasındaki ilişkiyi anlamak için daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır.
Bu arada, ebeveynlerin AAP yönergelerine uygun olarak çocuklarının ekran başında geçirdikleri süreyi günde iki saatten fazla olmayacak şekilde sınırlandırmaları önerilmektedir. Çocukları fiziksel aktiviteye ve diğer ekran dışı aktivitelere teşvik etmek de sağlıklı bilişsel ve davranışsal gelişimi desteklemeye yardımcı olabilir

Robert Plutchik’in Duygu Çarkları

“Duygu Çarkları”, insanların deneyimleyebileceği çeşitli duyguları birbirine bağlı ve döngüsel olarak tanımlayan bir kavramdır. Bu kavram ilk olarak, diğer tüm duyguların temelini oluşturan sekiz ana duygu olduğunu öne süren bir psikolog olan Robert Plutchik tarafından ortaya atılmıştır. Bu sekiz duygu sevinç, güven, korku, şaşkınlık, üzüntü, iğrenme, öfke ve beklentidir.

Duygu Çarkları teorisine göre bu duygular, her bir duygunun bir sonrakine yol açtığı ve onu etkilediği dairesel bir düzende sıralanmıştır. Örneğin, sevinç güvene yol açabilir, bu da beklentiye yol açabilir ve bu böyle devam eder. Tersine, öfke, iğrenme ve korku gibi olumsuz duygular daha olumsuz duygulara yol açarak aşağı doğru bir duygusal durum sarmalı yaratabilir.

Teori ayrıca duyguların birleşerek daha karmaşık duygusal durumlar yaratabileceğini öne sürer. Örneğin, neşe ve beklenti bir araya gelerek heyecan yaratabilirken, güven ve neşe bir araya gelerek aşkı yaratabilir. Bu karmaşık duygusal durumlar, her biri bir sonrakini etkileyecek şekilde dairesel bir düzende de düzenlenebilir.

Duygu Çarklarını anlamak, kendi duygularımızı yönetme ve düzenleme konusunda yardımcı olabilir. Duyguların döngüsel doğasını tanıyarak, olumsuz duygusal kalıpları kesintiye uğratmak ve daha olumlu duygusal durumlar yaratmak için çalışabiliriz. Bu da daha iyi bir ruh sağlığına, daha iyi ilişkilere ve genel olarak daha tatmin edici bir yaşama yol açabilir.

Sonuç olarak, Duygu Çarkları duygusal durumlarımızı daha iyi anlamamıza ve yönetmemize yardımcı olabilecek güçlü bir kavramdır. Duyguların döngüsel doğasını tanıyarak ve daha olumlu duygusal kalıplar yaratmak için çalışarak, genel refahımızı artırabilir ve daha mutlu, daha tatmin edici hayatlar yaşayabiliriz.

Her Çocuk Filozof Doğar: Erken Eğitimde Çocuklar için Felsefeyi Kucaklamak

Ebeveynler olarak hepimiz çocuklarımızın meraklı, yaratıcı ve eleştirel düşünen bireyler olarak yetişmesini isteriz. İyi haber şu ki, her çocuk felsefeye karşı doğal bir eğilimle doğar.

Her çocuğun bir filozof olarak doğduğu fikri, çocukların çevrelerindeki dünyaya karşı doğal bir merak ve ilgi duydukları ve bu merakın onları yaşam, evren, doğa vb hakkında temel sorular sormaya yönelttiği inancına dayanmaktadır.

Amerikalı filozof John Dewey, çocukların doğal bir öğrenme eğilimi olduğunu ve bu eğilimin onların entelektüel ve duygusal gelişimlerini desteklemek için kullanılması gerektiğini vurgularken, çocukları sadece bilgi ile beslenmek yerine, sorularını keşfetmeye teşvik edilmeleri gerektiğine inanıyordu (Dewey, 1933).

Çocukların felsefi sorgulama yeteneğine sahip olduklarına, bunun genel bilişsel ve duygusal gelişimlerine katkıda bulunabileceğine inanan Matthew Lipman, 1970lerde Çocuklar İçin Felsefe (P4C) yaklaşımını geliştirmiştir.

Son yıllarda popülerlik kazanan heyecan verici ve yenilikçi bir eğitim yaklaşımı olan çocuklar için felsefe (P4C), felsefi soruların güvenli ve kapsayıcı bir öğrenme ortamında keşfedilmesini vurgular. Bazen bir kitap, bazen bir resim, bazen bir film bazen de sadece ortaya atılan bir soru ile başlatılan felsefi sorgulama çocukların, doğru-yanlıştan bağımsız ve özgür olarak verdikleri cevaplarla sürdürülür. Eğitimli bir kolaylaştırıcı tarafından yönlendirilen grup tartışmaları ve diyaloglar aracılığıyla fikirleri, kavramları ve değerleri keşfetmeye ve sorgulamaya teşvik edilir. Bu yaklaşım, argümanları analiz etme, yargıda bulunma ve çoklu bakış açılarını dikkate alma gibi muhakeme becerilerinin gelişimini vurgular.

Her bir çocuğa, soruları yargılanmadan, doğru cevap verme kaygısı taşımadan, kendi argüman ve varsayımlarıyla cevaplayabilme ortamı sağlayan P4C, bu özelliği ile yaratıcı düşünceyi, eleştirisel düşünceyi, birlikte çalışarak düşünmeyi ve diğerlerine özen göstererek düşünmeyi destekler.

 

Bilişsel Beceriler ve P4C

Çocuklar için felsefe atölyelerinin bilişsel becerilerin gelişimindeki katkılarından bahsetmeden olmaz. Lipmana (2003) göre, felsefi tartışmalara katılmak çocukların eleştirel düşünme becerilerini artırabilir, mantıksal muhakeme yeteneklerini geliştirebilir ve bilişsel yeteneklerini geliştirebilir. Lipman, felsefenin çocukların varsayımları sorgulamalarına, argümanları analiz etmelerine ve kanıtları değerlendirmelerine yardımcı olabileceğini savunmaktadır. Bu beceriler akademik başarı için çok önemlidir ve birçok meslekte çok değerlidir (Fisher, 2017).

 

Buna ek olarak, felsefi tartışmalara katılmak çocukların dil becerilerini geliştirebilir. Çocuklarla Felsefe, çocukların düşünce ve fikirlerini açık ve tutarlı bir şekilde ifade etmelerini gerektirir. Bunu yaparak, kendilerini etkili bir şekilde ifade etme ve başkalarıyla iletişim kurma becerilerini geliştirirler (Haynes, 2016). Ayrıca felsefe, çocukları karmaşık metinlerle karşı karşıya bırakarak ve onları eleştirel bir şekilde bu metinlerle ilgilenmeye teşvik ederek okuma ve yazma becerilerini geliştirmelerine yardımcı olabilir (Kohan & Carrillo, 2018).

Duygusal Beceriler ve P4C

Çocuklar için felsefe atölyelerinin duygusal gelişime de önemli katkıları vardır. Rorty’ye (1998) göre felsefe, çocukları kendi duyguları ve başkalarının duyguları üzerine düşünmeye teşvik ederek duygusal zekalarını geliştirmelerine yardımcı olabilir.Çocuklarla Felsefe ayrıca çocukların empati, şefkat ve başkalarını anlama becerilerini geliştirmelerine de yardımcı olabilir (Hansen, 2017). Çocuklar felsefi tartışmalara katılarak başkalarını dinlemeyi, farklı bakış açılarını değerlendirmeyi ve başkalarının fikirlerine saygı duymayı öğrenirler (Garrido ve Zavala, 2019).

 

Dahası, felsefe çocukların öz saygılarını ve özgüvenlerini geliştirmelerine yardımcı olabilir. Çocuklar felsefi tartışmalara katılarak kendilerini özgürce ve iddialı bir şekilde ifade etmeyi öğrenirler. Ayrıca, kendi fikir ve görüşlerini savunmayı da öğrenirler; bu da bir eylemlilik ve özerklik duygusu geliştirmelerine yardımcı olabilir (Mukherjee & Panigrahi, 2019).

 

 

Sosyal Beceriler ve P4C

 

Son olarak, çocuklar için felsefe atölyelerinin çocukların sosyal becerilerine önemli katkılarından bahsedebiliriz. Felsefe Atölyelerinin tartışma ortamı, çocuklara destekleyici ve işbirliğine dayalı bir ortamda başkalarıyla etkileşim kurma fırsatları sunarak sosyal becerilerini geliştirmelerine yardımcı olabilir. Çocuklar felsefi tartışmalara katılarak başkalarını dinlemeyi, farklı bakış açılarını değerlendirmeyi ve karmaşık fikirleri keşfetmek için birlikte çalışmayı öğrenirler (Jardine & Cooper, 2013).

 

Çocuklar için felsefe, çocukların vatandaşlık becerilerini geliştirmelerine de yardımcı olabilir. Çocuklar felsefi tartışmalara katılarak etik ve ahlaki konular üzerinde düşünmeyi öğrenir, bu da sosyal sorumluluk ve sivil katılım duygusu geliştirmelerine yardımcı olabilir (Garrido & Zavala, 2019). Ayrıca çocuklarla felsefe, çocukları farklı kültürel geleneklere ve bakış açılarına maruz bırakarak kültürel farkındalıklarını geliştirmelerine yardımcı olabilir (Haynes, 2016).

Çocuklar için felsefe atölyeleri, çocukların düşünce ve fikirlerini keşfetmeleri, beceri ve yeteneklerini geliştirmeleri, ilgili ve sorumlu vatandaşlar olmaları için değerli bir alan sağlar.

#iguru_button_6711391668a1b .wgl_button_link { color: rgba(4,253,0,1); }#iguru_button_6711391668a1b .wgl_button_link:hover { color: rgba(255,255,255,1); }#iguru_button_6711391668a1b .wgl_button_link { border-color: rgba(13,14,17,1); background-color: rgba(78,81,89,1); }#iguru_button_6711391668a1b .wgl_button_link:hover { border-color: rgba(15,151,4,1); background-color: rgba(15,151,4,1); }
Konuşmayı Başlat
Size nasıl yardımcı olabilirim?
Hoşgeldiniz,
Size nasıl yardımcı olabilirim?